Tatilin adı yeter. Fikri bile umutlu bir hal yaratıyor insanda. Hem ne çok laf var gitmeye dair ortalıkta? İyi birşey olsa gerek, evet evet iyi birşey. Uyku, dinlenmek, neşe ama en çok özgürlük var o umudun içinde... Bir de yeni insanlar var, keşif var, aynı yere gidilse bile. Var işte bir macera hissi az ya da çok!
Önce bir tarih tespit edersiniz, olası... Sonradan kesinleşir... Sonrasında yer belirlenir. Yalnız ya da kiminle gidilecek ona göre seçenekler elenir... Rezervasyon biraz karışık iştir ama olsun gidilecek ya gerisi önemli değildir. Hele ki alıp başını giden tiplerdenseniz asıl özenilecek sizsiniz...
Rutin hayatınızdan uzaklaşma ihtimali artık gündeme girmiştir, hayırlı uğurlu olsun. O ihtimalin enerjisi yeter! Hoş son günlerde nedense işler ağırlaşır, zor gelir. Bir bitse de gitsek modu da bu süreçte yaşanır. Ama konu döner dolaşır, hayallere taşınır. Daha önce gitmiş olanlardan tavsiyeler alınır, sevimli hikayeler dinlenir. Beklenti de biraz daha yükselir sanki? Yanlış! Yapmayın tatili başlamadan rezil etmeyin... Fazla birşey beklemeyin, olunca sevinin. En kötü ne olur demeyin, herşey olur!
Bu arada bekleyişe dönelim, vakit geçmektedir. Arada endişe de basar hani ya bir aksilik çıkarsa diye... Nihayet belirlediğiniz tarihe birkaç gün kaldığında bir yıldır dolapta bu günleri bekleyen bavul çıkar ortaya, kapağı açılır. Deniz kokusu gelir geçen yıldan kalan nasıl da iyi gelir ayrıca... Hoş belki size iyi gelen dağ esintisidir, kimbilir?
Ve sonunda beklenen gün gelir, yola erken çıkılır... Araba ile gidiliyorsa genelde evdeki hesap çarşıya uymaz, yok uçak otobüs vs ise gene aksilik çıkabilir.... Olsun gideceğiniz yere ulaştığınız anda başlayacaktır tatil. Ve yol yorgunuyum bahanesi sadece dönüş içindir!
Tatlı bir bekleyiştir tatil, derler ya kötüsü yok. Siz siz olun aksiliklere boyun eğmeyin. Amaç rahatlamaksa gülmeyi bir şekilde becerin. Unutmayın, sezon bitti bitiyor ve bir sonrakine daha çok var...
Bekleyen
21 Eylül 2010 Salı
13 Eylül 2010 Pazartesi
Negatif de beklenir
Murathan Mungan Omayra’da, “Kork, kutsal kitaplardaki kadar kork. Çünkü hiçtir bütün duygular korkunun verimi yanında” der... Derdi aşktır ayrı... Yine de korku gerçekten kendi başına tüm duygulardan ayrılabilir... Ne de olsa beraberinde tehlikeyi getirir...
Kaybetmekten korkmak, gelecekten korkmak, aksiliklerden, ters işlerden... Bitmez ki... Tam da bu nedenden korkulu bekleyişleri mevzuya dahil etmenin vakti gelmiştir...
Kötü haber sanki listenin en üst sırasında geliyor. Bazılarımız bu konularda daha hassas ya da daha paronayak özellikler gösteriyor... Ama hepimizin hayatında bir kez bile olsa mutlaka endişeyle beklediği haber ne olur diye düşünce benim aklıma inatla test sonucu geliyor. Sağlık bu, daha önemlisi yok.
Ne zaman doktor kapısına gidilse, -illa bir büyük sorun olmak zorunda da değil- mutlaka tahlil diyorlar ya... O tahlilleri beklerken insanın içine kurt düşüyor hep. Size düşmez mi?
Basit bir soğuk algınlığı, beraberinde gelen kan testi. Hani ciddi bir model dikiliyor karşınıza, 1 saat sonra gel diyor en suratsızından. Kurbanlık koyuna dönüyorsun an itibariyle... Ya kötü birşey varsa? Hayat koşullarından mıdır bilinmez en kötüye gidiyor insan aklı...
Bir de çıkabiliyor işin kötüsü... İlla kanser değil ama enfeksiyon, alerji ya da birşeyler çıkıyor aman. Fikri bile ürkütücü. Hani böyle havalı tipler var ya, “kaderde varsa” ya da “bana birşey olmaz” diyen... Ya-lan! Herkes endişelenir kendi sağlığı için. Doktor kapısı ve tahlil sonucu beklemek, insanı en içten derinden yiyip bitireni.
Karanlık bir hali var bu test meselesinin... MR desen tabuta benziyor, tomografi başka hikaye. Serumlar, şişeler, hastane işte ya. Ne kadar süsleseler olmuyor. Sen umut ederken birileri yanında sürekli kahroluyor. İyi girsen hasta çıkarsın o hesap!
Şakası yok ki hayatın...
Biz sağlık diliyelim hepimize, herkese...
Bekleyen
Kaybetmekten korkmak, gelecekten korkmak, aksiliklerden, ters işlerden... Bitmez ki... Tam da bu nedenden korkulu bekleyişleri mevzuya dahil etmenin vakti gelmiştir...
Kötü haber sanki listenin en üst sırasında geliyor. Bazılarımız bu konularda daha hassas ya da daha paronayak özellikler gösteriyor... Ama hepimizin hayatında bir kez bile olsa mutlaka endişeyle beklediği haber ne olur diye düşünce benim aklıma inatla test sonucu geliyor. Sağlık bu, daha önemlisi yok.
Ne zaman doktor kapısına gidilse, -illa bir büyük sorun olmak zorunda da değil- mutlaka tahlil diyorlar ya... O tahlilleri beklerken insanın içine kurt düşüyor hep. Size düşmez mi?
Basit bir soğuk algınlığı, beraberinde gelen kan testi. Hani ciddi bir model dikiliyor karşınıza, 1 saat sonra gel diyor en suratsızından. Kurbanlık koyuna dönüyorsun an itibariyle... Ya kötü birşey varsa? Hayat koşullarından mıdır bilinmez en kötüye gidiyor insan aklı...
Bir de çıkabiliyor işin kötüsü... İlla kanser değil ama enfeksiyon, alerji ya da birşeyler çıkıyor aman. Fikri bile ürkütücü. Hani böyle havalı tipler var ya, “kaderde varsa” ya da “bana birşey olmaz” diyen... Ya-lan! Herkes endişelenir kendi sağlığı için. Doktor kapısı ve tahlil sonucu beklemek, insanı en içten derinden yiyip bitireni.
Karanlık bir hali var bu test meselesinin... MR desen tabuta benziyor, tomografi başka hikaye. Serumlar, şişeler, hastane işte ya. Ne kadar süsleseler olmuyor. Sen umut ederken birileri yanında sürekli kahroluyor. İyi girsen hasta çıkarsın o hesap!
Şakası yok ki hayatın...
Biz sağlık diliyelim hepimize, herkese...
Bekleyen
7 Eylül 2010 Salı
9. hafta!
Fikstür açıklanalı bir kaç hafta oldu... Hepimiz ilk iş derbilere baktık yalan yok. Futbolu seviyoruz ama rekabeti daha çok seviyoruz sanki. İlk derbi Fenerbahçe-Beşiktaş arasında 5. haftada, Galatasaray ile Beşiktaş ise 14. haftada karşılaşacak... Ama Beşiktaşlılar kusura bakmasın konumuz Kadıköy’deki 9. hafta. Derdimiz belli, ailecek bekleriz.
26 Ağustos akşamı malum, kırmızı ve lacivert taraflar Avrupa kupalarına veda etti. Herkes oldukça öfkeli ve de üzgün. Şimdi Fenerbahçe-Galatasaray derbisi iki kere önemli. Malum annemizin ligine döndük, iki camiayaya da biraz moral gerekli.
Daha çok var denebilir ama öyle değil. Her sene iki tarafta sezondaki bu iki maça bileniyor. Es kaza bir de Türkiye Kupası çıkarsa ne ala. Ligde Fener üstün, kupada Galatasaray. Ama her daim sürprize gebe maçlar. Sporun unsuru antrenör, oyuncu, yönetim ve medyanın bekleyişi farklı birbirinden, taraftarın ki ise bambaşka.
Günlük hayatımızın bir parçası o takımlar, üzerlerine geçen sohbetler ya da birbirini kızdırmalar. Şimdi ortada Avrupa da olmadığından tam kaldık başbaşa. İki tarafın da istediği az değil. Sadece kazanmak yetmez, temiz galibiyet olmalı. O da yetmez karşı cephede dengeleri yerinden oynatmalı. Sezona yapılan kötü başlangıçlar düşünüldüğünde çok da haksız bir bekleyiş değil aslında.
Futbolu sevenler olarak hep biraz hayalperestiz zaten. O yüzden hayal kurmak serbest. Sorsak ne fanteziler çıkar herkesten. Dolayısıyla hayal kırıklığı yüzdesi de yüksektir o bekleyişin. 1000 tane adam 100 bin kere yazdı futbolun doğasını, kurgusunu, dinamiklerini... Söyleyecek yeni bir şey yok da her sene aynı bekleyiş var işte!
Kadrolar, sakatlar, cezalılar, hakemin açıklanması vs vs... Hepsi konudur, hepsi beklenir, sonra mevzuya inanç meselesi dahil olur. Teknik direktörlerin demeçleri, futbolcuların ruh halleri, gözünün üstünde kaşın var gerginlikleri... Heşey biter o düdük çaldığında ve nihai bekleyiş başlar; 90 dakikayı bitiren için. Kimi rahattır kimi huzursuz. Beklenir durulur. Bir an unutmak için, bir anlık tarifsiz sevinç için, ertesi sabah ofise, kahveye ya da mahalleye başlar dik ve o tuhaf sırıtışla girmek için... Bir gol neleri değiştirir?
Bekleyen
26 Ağustos akşamı malum, kırmızı ve lacivert taraflar Avrupa kupalarına veda etti. Herkes oldukça öfkeli ve de üzgün. Şimdi Fenerbahçe-Galatasaray derbisi iki kere önemli. Malum annemizin ligine döndük, iki camiayaya da biraz moral gerekli.
Daha çok var denebilir ama öyle değil. Her sene iki tarafta sezondaki bu iki maça bileniyor. Es kaza bir de Türkiye Kupası çıkarsa ne ala. Ligde Fener üstün, kupada Galatasaray. Ama her daim sürprize gebe maçlar. Sporun unsuru antrenör, oyuncu, yönetim ve medyanın bekleyişi farklı birbirinden, taraftarın ki ise bambaşka.
Günlük hayatımızın bir parçası o takımlar, üzerlerine geçen sohbetler ya da birbirini kızdırmalar. Şimdi ortada Avrupa da olmadığından tam kaldık başbaşa. İki tarafın da istediği az değil. Sadece kazanmak yetmez, temiz galibiyet olmalı. O da yetmez karşı cephede dengeleri yerinden oynatmalı. Sezona yapılan kötü başlangıçlar düşünüldüğünde çok da haksız bir bekleyiş değil aslında.
Futbolu sevenler olarak hep biraz hayalperestiz zaten. O yüzden hayal kurmak serbest. Sorsak ne fanteziler çıkar herkesten. Dolayısıyla hayal kırıklığı yüzdesi de yüksektir o bekleyişin. 1000 tane adam 100 bin kere yazdı futbolun doğasını, kurgusunu, dinamiklerini... Söyleyecek yeni bir şey yok da her sene aynı bekleyiş var işte!
Kadrolar, sakatlar, cezalılar, hakemin açıklanması vs vs... Hepsi konudur, hepsi beklenir, sonra mevzuya inanç meselesi dahil olur. Teknik direktörlerin demeçleri, futbolcuların ruh halleri, gözünün üstünde kaşın var gerginlikleri... Heşey biter o düdük çaldığında ve nihai bekleyiş başlar; 90 dakikayı bitiren için. Kimi rahattır kimi huzursuz. Beklenir durulur. Bir an unutmak için, bir anlık tarifsiz sevinç için, ertesi sabah ofise, kahveye ya da mahalleye başlar dik ve o tuhaf sırıtışla girmek için... Bir gol neleri değiştirir?
Bekleyen
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)