14 Temmuz 2010 Çarşamba

Rampaların ustası, trafiğin hastasıyız!

Bütün sosyolojik tanımları bi yana yakın mesafeden bakınca kentin göç almış ve de insanlarda “sığmıyoruzzz” hissiyatı bırakan haline metropol diyorlar. En meşhurlarının başında malum New York geliyor. Frank Sinatra’nın çok bilinen şarkısında geçtiği gibi orada ayakta durabilen her yerde durur diye düşünülüyor… Hong Kong, Londra ve benzerleri… Yine şarkıya atıfla hepsinde uyumayan ve uyutmayan bir hal var, aynı İstanbul’da olduğu gibi…

Tüm romantizmi bir yana bu çekici kentlerin en olumsuz tarafını çok uzaklara gitmeden memleketten örnekleyelim: Alsancak’ta bir akşamüstü otururken “hadi Karşıyaka’ya gidelim” derseniz, alacağınız cevap “çok uzak” olur… En ala trafik saatinde 15 ile 30 dakika arasında harcanacak o zaman, bir İzmirli için haklı olarak çoktur. İstanbul’da ise o süre “yakın” lokasyonu işaret eder.

Acaba hesaplayan var mı, ortalama bir İstanbullu ömrünün ne kadarını trafikte harcıyor? Fena moral bozucu bir cevap çıkma ihtimali yüksek… Seçim dönemlerinde kenti üçe bölüyorlar, kalabalığı varın oradan hesap edin. Kaç milyon olduğu şaibeli bu kalabalık her gün okul, iş ya da gezme amaçlı sokağa dökülüyor… Gidilecek istikamet metro ya da deniz ulaşımı barındırmıyorsa vay halinize… Çünkü macera şimdi başlıyor.

Aynı zamanda uluslararası ticaret yollarını içinde barından bu kentte bir tırın devrilmesi an meselesidir. TEM’in X gişesi yakınlarında gerçekleşebilecek bu senaryo gün boyu trafiğin açılmaması haine gelir… Yağışlı havalarda viyadükler, güzel havalarda sahil kesimleri en sakin insanı bile çileden çıkarabilir…

Köprü gişeleri kendi başına yazı konusu, onları özel olarak anmak gerekir. Vatan Caddesi, Şişli ya da Bağdat Caddesi gibi güzergahlar sadece sabah 4’te sakin kalabilir… “Şimdiye Bursa’ya varmıştım”, “yürüsek daha iyiydi”, “bu sürede Anadolu’da üç kent geçerdik” gibi beylik cümleler hiç bitmez, hep tekrarlanır. Çift havaalanı olmasına rağmen, havaalanına ulaşmakta geçirilen zaman yüzünden genelde 500 KM’ye kadar uzaklıktaki yerlere arabayla gidilir ki genelde eş zamana denk gelir.

İşte tam da bu nedenlerle beyler bayanlar, beklemekten bıkkın İstanbul şoförleri tüm ara yolları dener, sormaya tenezzül etmez ve de gaza yüklenir… Bir taksici vakti zamanında durumu şöyle özetlemişti: “Abbasağa’da yavaş gidersen Nişantaşı’nda trafiği tıkarsın!” Arada hiç yoksa 3-5 kilometrelik bir mesafe olduğunu düşünürsek başka söze de hacet yok sanki.

Siz yine de dikkatli kullanın! İçinizdeki trafik canavarına da dur diyin. Gideceğiniz mesafelerde trafiği hesaba katın ve gerekiyorsa vazgeçin. Bazen en doğrusu inat etmemektir…

Bekleyen

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder