14 Haziran 2010 Pazartesi

Sınırlı Sorumlu Sınav Sorunsalı (S.S.S.S.)

Tam zamanıdır, gençliğin derdini dile dökmenin! Malum tüm öğrenciler bir derin bekleyişte bu aralar… Şimdi insan, doğar, yaşar ve ölür ya… O yaşamanın ne olacağını belirleyen en önemli etkenlerden biri olan yapılacak iş kısmı büyük yüzde de eğitimden geçer ya… İşte o eğitimin içi dışı her bir tarafı sınavdır ya… Bizim memlekette o sınavların arasında sonu S ile biten üç harfliler bir özel ilgi ister.

Lise düzeyinde en büyük meselemiz SBS oldu. Sonu S’le biten üç harflilerin üniversite ile bağlantılı olanları geçtiğimiz yıllar içinde ÖSS ve ÖYS’den dört harfe yani ÖSYS’ye terfi ettiler. Daha bunun STS’si, ÜGS’si, YGS’si, ALES’i, KPSS’si var! İnanmayan ÖSYM’nin sayfasına baksın. Yine de adı en ayrık olan doktor adaylarının meşhur sınavı TUS. Bana hep İngilizce’den dilimize çevirisi “bitti, vazgeç” benzeri açıklanabilecek olan güreşteki “tush” meselesini hatırlatıyor. Nedense?

Fazla dağılmadan konuya dönersek… Sonuca bağlı sınırın ve akışa bağlı sorumluluğun dolayısıyla konut yapı kooperatifi gibi SS ekini baştan kabul edersin. Sınavı beklemek bir eziyet, sınavda beklemek başka eziyet, hele o sınavın sonucu toptan eziyet. Yaş 15, 18 ya da 21 olsun fark etmez gençsin ve tezsin. Kısaca beklemekten nefret edersin. Şimdi ne yaparsan yap, sınav sorunsalı ile S’leri dörtledin; tüm kalbimle tebrik ederim.

Sınava kadar ki süre boyunca yeterince hazır olup olmayacağın içini yer durur… Sınava dair rüyalar, çok başarılı olduğun hayaller, her şeyin aksi gittiği teoriler kafanda uçuşur. Sınavdan bir gece önce eş dost tanıdık herkes arar moral verir, sabah beklenir. Hayatında bir daha gitmeyeceğin bir semtteki bir okulda nedense de seninle aynı durumdaki onlarca yaşıtına bolca yabancı hissederek o sınavın başlaması beklenir.

Askeri düzeyde bir disiplinle gerçekleşir tüm tantana. Sınav süresi, yetişecek mi ya da fazla mı erken bitti gibi endişelerle geçer gider… İlerleyen günler bu sefer tanıdık tanımadık alakalı alakasız herkesin “nasıl geçti?” sorularına sabrederek beklenir. Aslında iyi kötü bilir herkes sonucun ne geleceğini ama yine de “resmen” açıklanana kadar hiçbir şey net değildir. Kolay mı bir ömür çizilecektir!

Açıkça bu beklemenin bir sırrı yok… Tecrübe dediğin o yaşlarda eksik ve de dolayısıyla pireyi deve etmek adetten olduğundan o sınavlar hayat memat meselesi gibi gelir ama değildir. Maalesef ki her duyulduğunda sinir olunan “bunlar en güzel zamanlar” cümlesi tamamıyla gerçektir. Yine de bunu anlamak için zamanın geçmesini beklemek gerekir…

Bekleyen

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder