Sabah kapıdan girildi, kahvaltı, gazete, dün akşamdan kalan birkaç mail hatta üç-beş sohbet… İlk saatler hızlı geçti… Öğle yemeği yaklaştı, nereye gidileceğine ya da ne sipariş edileceğine karar verildi… İyi-kötü, o da geçti… Saatler 2 ya da 3 oldu… Ve beklenen hissiyat, çalışan psikolojisi devreye gitti: Ne ara biter bu mesai?
Dışarıda toplantı varsa iyi, gün yendi sayılır. Ancak tam gün aynı yerde ikameti gerektiren bir çalışma modeli varsa ortada gün bitmek bilmeyecektir… Örneğin finans sektörü, örneğin reklam yaratıcılığı, örneğin sağlık personeli… Ve pek tabii ki tekstilden makineye üretimin her alanı…
Bak bak aynı duvarlar, dön dolaş aynı insanlar… Yakası maviymiş, beyazmış ne fark eder? Çalışılan yerde geçiyor ömür ve nedense yaklaştıkça uzaklaşıyor çıkış saati… Patronun ya da üst yönetimin durumu farklı sanılmasın, iş bu herkese sıkıcı. Herkesler telaşlı, herkesler endişeli ve herkes de bir alternatif hayali…
Hafta sonuna yaklaştıkça çekilmez durumda… Hele günlerden cumaysa, geçer mi? Bir de fazla mesai durumu var ki evlere şenlik… Kalmadı kuralı, kaidesi… Ömür itiyor, iş bitmiyor beyler bayanlar… O yüzden tipik olarak herkes kendine ufak kaçak alanlar yaratıyor. Facebook, Twitter, sanal oyunlar… Sahi artık “surf yapıyorum” denmiyor değil mi?
Herkesin yöntemi kendine ancak çalışan kesimin çıkış saati, günün ve hayatın en bitmek bilmez bekleyişi… Buradan bir de küçük tüyo verelim: Sevdiğin işi yapmak ve çalıştığın ortamı sevmek hayatı ciddi şekilde kolaylaştırır… Son tahlilde ben de uzmanların yalancısıyım pek tabii ki!
Bekleyen
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder